24 Ocak 2018 Çarşamba

Hakimler ve Savcılar Kurumu üzerine bir alıntı -YORUMSUZ-

Aşağıdaki metni ekşi sözlük adlı internet sitesinde yakaladım. "Yakaladım" diyorum, zira bilenler bilir, ekşi sözlük siyasi eğilim olarak genelde "Tayyip gitsin, isterse Türkiye yansın, banane, ben kapağı Avrupa'ya atarım bir şekilde" fikrindeki sol (!) ve "dağlarda gezenler terörist değildir, olsa olsa kaleşnikoflu barış güvercinleridir" fikrindeki eşkiyasever kitlenin körler vs. sağırlar şeklinde birbirlerini ağırladığı bir platformdur. Nadiren rastlanan bir yazar tipi olduğundan buraya yedeklemeyi uygun buldum.

 "senelerdir bakan ve müsteşar var bu kurumda, bazılarının yeni aklına gelmiş sorgulamak. 5 sene öncesine kadar esamesi bile okunmazdı. orda amcalar kendileri çalar kendileri oynarlardı. kaç davayı sabote ettiler, "bazılarına" dokunan kaç tane tane savcı ve hakim harcadılar, ideolojik birliktelikleri olmayan kaç hukukçuyu harcadılar? liste uzun.
bu kurum açık bir şekilde siyasallaştırılmış bir kurul. bunu üyeleri de açıktan gösteriyorlar zaten. özel olarak şekillendirilmiş, devletin belli ideolojik kurallarına uymayan durumlar diğer aşamalarda engellenemezse son olarak hukuk aşamasında tetikçilik yapmak için tasarlanmış bir grup.
şimdi "iktidar bu kurumu ele geçirecek" diye isyan edenler çok da iyi biliyorlar ki bu kurum onyıllardır onlar tarafından zaten işgal altında. adamlar burayı kale bellemişler. onların zihniyetinde buraya "sahip olmak" gayet meşru. bu kurumun yapısının değişmesini de işgal olarak niteliyorlar. kimse bu kurumu işgal etmese ve sadece tarafsızlaştırsa bile onlar "elimizdekini kaybediyoruz" diye isyan edecekler zaten.
üstelik sadece bu kurumda değil. ülkedeki bir çok kurum, kurul ve kuruluş belli bir zümrenin ideolojik çıkarına göre şekillendirilmiş. murphy'nin altın kuralına riayet edilerek denmiş ki "darbeyi ben yaptıysam kuralı da ben korum, o darbe ile inşa ettiğim düzeni koruyacak her türlü önlemi de alırım". bunu onlara doğuştan verilmiş bir hak sanıyorlar.
adamların bakış açısı bu. çünkü onlar zaten devletin bir ideolojisi olması gerektiğine ve bu ideolojinin onların inandığı olması gerektiğine inanıyorlar. onlara göre bu ideoloji haricindeki her türlü fikir ve düşünce suç. konu devlet ideolojisi olunca onu korumak için yapılan her türlü düzenleme ve arsızlık normal, mübah.
iki yüzlülük burda çıkıyor ortaya. bugüne kadar süregelene zerre itiraz etmeyip bugün var olan iktidarın üzerinden bu kurumun uzun süreli geleceğinin ele geçirildiğini iddia etmek riyakarlık oluyor. zira anayasa akp dönemini kapsamıyor. akp iktidardan gittiğinde de bu kurul çalışmaya devam edecek.
buna rağmen hala "son kale de düşüyor" diyorlar. aslında sırf bu bile bir tür itiraf. "bugüne kadar bizimdi, şimdi başkalarına gidiyor". hiç biri çıkıp demiyor ki "neden peki birileri bu kurulun yaptıklarından rahatsız?"
bunun açıklaması sadece "resmi ideolojiye bağlı olmaları" mı sizce? yoksa bu kurumun son 2 senedir sistemli, düzenli ve açık bir şekilde soruşturma geçiren derin devlet ve darbe düzenleyicilerini yargılayanları kurtarmak için çaba sarfediyor oluşu mu?
daha bugün haberleri vardı gazetelerde. adamlar ergenekon ve darbe soruşturmalarını yürüten 25 kişiyi toptan görevden almaya çalışıyor. neye istinaden? hangi kriterlere göre? neyi kurtarma çabası bu?
daha da ötesi hali hazırda var olan anayasaya göre bu kurumun meslekten men kararları sorgulanamıyor ve yargı yolu kapalı. aynı anayasa mahkemesi gibi bunlar da bir tür dokunulmazlığa sahipler. işlerine gelmeyen bir adama soruşturmayı açan savcıyı adliye önünde limon satamayacak hale getirip bırakabiliyorlar mesela. yeni anayasa değişikliği eğer kabul edilirse bunu yapamayacaklar. kafalarına göre hakim ve savcı harcayamayacaklar. zira değişiklik ihraçlar için yargı yolunu açıyor.
--o--
bir diğer sorun da bu kurulun yapısı değiştirilmek istenirken bir tarafın önce "yok katiyen görüşmeyiz, kabul etmiyoruz" deyip sonra "bize sormadan kafalarına göre yapıyorlar" diye yaygara kopartması. biraz utanma olur insanda. 4 sene oldu bu ülkede anayasa değişikliği konuşuluyor.
önce yeni anayasa taslağı yapalım dendi, bu kesim "zinhar kabul etmiyoruz elimizdeki darbe anayası iyidir, süperdir" deyip kestirip attı. iktidar buna rağmen bir taslak hazırlayıp gelince "yeni anayasa dikte edilmeye çalışılıyor" diye kıyametler koptu.
bu sefer daha dar değişiklikler içeren bir paket hazırlandı. gene "biz bu işte tamamen yokuz" dendi. iktidar paketi hazırlayıp meclise getirdi. gene yaygara koptu, kopuyor "bu dayatmadır" diye.
yani adamlar hem hiç bir şeyi müzakere etmiyorlar, hem de dayatma diyorlar. sonra da ağlıyorlar "kaleleri ele geçiriyorlar" diye. çünkü onlara göre bu kurumlar "kendilerinden". zaman içerisinde "ele geçirmişler". oturup müzakere etseler en azından "tamamen tarafsızlaştırılmasına" çalışsalar belki elde edecekler.
bu kurumların kendi arka bahçeleri olmaktan çıkmasını ve tam bağımsız ve her görüşe eşit uzaklıkta kurumlar olmasını isteselerdi oturup pazarlık ederlerdi. üye sayısı mı artacak? olur ama bakanla müsteşarı çıkartalım. sen şurdan 3 üye getirmek istemişsin, cumhurbaşkanına bu konuda yetki vermişsin ama ben bunlara katılmıyorum, "benim önerim şudur". sonra da gider onu halka anlatırsın, mecliste vekil sayın az olsa bile kamuoyu baskısı oluşturursun. politika dediğin bu. parlementer sistem böyle çalışması için kurulmuş. bir taraf devamlı 5 yaşındai çocuk gibi ağlayıp itiraz etsin diye değil.
fakat hayır. onun yerine müzakere etmeyelim, tamamen karşı çıkalım, kitleyelim, ajite edelim, suçlayalım. tüm taktik bunun üzerine kurulu. kendilerinin bir önerisi yok. "bu hali ile iyi". neden? "çünkü var olan bize hizmet ediyor". "değişmesine karşıyız". neden? "çünkü biz bugüne kadar sahip olduk, şimdi onlar olmasın".
zihniyet bundan ibaret. bütün bu çatışma, gerginlik bunun sonucu. şu referandumda hayır demek için harcadıkları enerjiyi müzakere etmek için harcasalar belki gerçekten hiç bir tarafın işgal etmiş sayılmayacağı, herkese eşit uzalıkta duracak ve tam bağımsız/tarafsız olacak bir düzenleme çıkabilecek ortaya.
fakat adamların anlayışı bu değil. tek dertleri "mevzileri" korumak. çünkü dedim ya, var olanı "kendilerine bahşedilmiş bir hak" olarak görüyor adamlar. ideolojiye yakın oldukları için devletin de onun kurumlarının da "kendi malları" olduğunu sanıyorlar. e sen böyle bir politika güdersen karşındaki iktidar da senin keyfini beklemektense "madem sen katılmıyorsun, ben bildiğimi okuyacağım" der, sen de böyle ağlanırsın sabahtan akşama kadar "ele geçiriyorlar" diye.
ülkedeki son 7.5 senenin özeti de budur. adamların karşısında değişim isteyen bir güç var. sandıkta onları paramparça etmiş. defalarca seçim kazanmış. arkasında halk var, sermaye var, kadro var. sen hala bebek gibi ağlanıyorsun "ele geçirecekler ühühühühü" diye.
sen ortaya hiç bir yeni fikir veya proje koyma, ülkenin her köşesinden gelen "değişim" çığlıklarına kulaklarını kapat, statükoyu korumak için taklalar at, tek amacın "bir şey yapmaktan ziyade karşındakine hiç bir şey yaptırmamak" olsun. sonra da ağlayıp dur.
atı alan üsküdarı geçer, mal mal izlersin böyle. sonra da ağlarsın. başka bir numara yok. bir kere yenildiğini kabul edememişsin sen daha. sandıkta kaybedip darbe ile, karmaşa ile, kurulları işgal ederek falan hala ülkeyi yönetebileceğini sanıyorsun. karşındaki de "madem öyle işte böyle" deyip sana tokat üzerinde tokat atıyor. çünkü adamın bir planı, somut önerileri ve hedefi var. senin ortaya sürdüğün hiç bir şey yok. insanlar da aptal değiller bunu gayet net görüyorlar.
sonuç? sonuç şu. bir sürü adam ortada papağan gibi aynı şeyleri tekrarlayıp durur, adam gibi politika yapmadıkları için de "kendi elleriyle" hediye ederler her şeyi rakiplerine. sonra da ağlarlar sivil dikta kuruluyor diye. bugüne kadar olan neydi peki?
sen gerçekten "demokratikleşmek" istiyor musun ki? yoksa tek derdin "ideolojik cumhuriyetini" kaptırmamak mı? dürüst ol da buna en azından kendi kafanda cevap ver. "

--marpione--- ekşi sözlük, 22.01.2018