21 Şubat 2012 Salı

Kitaplar, Kitaplar, Lar...

Biraz eski bir fotoğraf bu. Pandora'dan ilk kitap siparişim geldiğinde o sevinçle bu kareyi çekmiştim. Biblocuklar tarafımdan, Amerikan kızılderili tarihini ve politikasını sembolize etsinler diye, bilhassa alınıp yan yana konmuştur.

Antolojiden aşağısıyla başlamayalım dedim, Oxford Ant. Volume 1. Bunun 2. cildi bende yok, bunu da sahaftan 2. el olarak acayip uygun fiyata almıştım.

İlyada, Odysseia, Soneler, Yeraltından Notlar, Pamela, Jude, Efruz bey, Usta ile Margarita, Heart of Darkness vs. vs. Bunlar okuyup da saklayacak yer bulamadığım kitaplar. Arada gözüken Uykusuz 2011 takvimini parayla satıyor olabilirler, hala emin değilim. Ben kendisini Tansaş'tan almıştım, kasiyeri derginin bedava promosyonu olduğuna ikna ederek...

Tuhaf ama .jack London'ın Martin Eden'inden bende iki tane var. Hem orijinali, hem çevirisi. Niye aldım bilmiyorum, sahaf krizlerimden birine denk gelmiş olabilir, kendimi kaybedebiliyorum. Halikarnas balıkçısı'nın Aganta Burina Burinata'sı var, hayli aramıştım. Almanca çevirileriyle birlikte sunulan bir modern türk öyküleri var. Rıfat Ilgaz'ın bizzat oğlundan, Aydın Ilgaz'dan fuarda aldığım Apartıman Çocukları var. Death of a Salesman var. Holy Bible var, eskice bişey, yıpranmış biraz. Jane Eyre var, To Kill a Mockingbird var, Er İvan Çonkin'in Yaşamı var, Yunus Emre divanı var, Cengiz Aytmatov'un Beyaz Gemi'si var. Karaoğlan çizgiroman albümlerim var iki tane. Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu var, şu an onu okuyorum. Aziz Nesin ve Bartleby de assolistler olarak en sondalar.


Aziz Nesin'in hazırladığı Cumhuriyet dönemi Türk mizahı kitabı eski ama sağlıklı. yandan NTV Tarih dergisinin Rus devrimiyle ilgili sayısını 2.el olarak görüyoruz. İlber hoca'nın tarih sohbetleri, Cemil Meriç hoca'nın Jurnal'i, alanımla alakalı birkaç sözlük Thesaurus, derleme, makale kitabı falan da alt alta, üst üste. Beri taraftan Don kişottan bugüne roman'la Jale Parla, Operasyon Ergenekon'la gazeteci-sanık-milletvekili Şamil Tayyar-hemşehrim olur kendisi-, Nurdan Gürbilek'in Benden önce bir başkası'sı, çevirisini Ahmet Arslan'ın yaptığı Erken Dönem İslami mizah, ve mükerrer kereler işime yaramış 50 European Novel kitapları sakin sakin bekliyorlar okunmayı.

Günseli hanımın rehber niteliğindeki Macbeth kitabı. Kendisi bölümümüzün en kaliteli iki hocasından biriydi.

Jurnal ve Aspects of the novel. Cemil Meriç'in bende apayrı bir yeri vardır.

"Rus devrimi, Fransız devrimi'nin soğuk yüzünden gecikmiş halidir." -Salvador Dali-

İlk Etimolojik sözlüğüm ve okuduğum en eski çizgiromanın yakın tarihlerde tekrar basılmış iki macerası. Topuz, vehip Sinan'ı bana sevdirdi. Çizgiroman konusunda iyimser olabilmemi ve kaliteli işler çıkarmanın kimsenin tekilnde olmadığını öğretti. Şimdilerde böyle çizgiromanlar pek yapılmıyor. Topuz'un onca macerasından sadece üçü basılmış. Yayınevi kendi fikriyatına yakın bulduklarını seçip basmış. Allah'tan o maceralar gazetede tek şeritlik arkasıyarınlar halinde yayınlanırken o şeritleri kesip kesip birbirlerine zımbaladığım için yayınlanmayan maceraları da okuyabiliyorum.

Bu altılıyla bütün ömrümü geçirebilirim: Mount&Blade:Warband, Türkler de Şahane oyun yapabilir cümlesinin bilgisayara kurulanı; Ray Charles konserleri dvdsi, çünkü siyah-beyaz dönem müziğin en güzellerinin çıktığı dönemdir, bence. Dvd biriktirmek alışkanlığım yoktur ama Atıf Yılmaz dedin mi, biraz durur soluklanırım, hem de Tansaş'tan, hem de üçer liraya! Üç liraya Dunganga! How to read a film, belki de varolan en iyi film kitabı, Türkçe çevirisini de gördüm geçen gün İnkılap'ta. Ömer Asım Aksoy'un yazım kılavuzu: TDK bu adama rakip olamadığı için utansın-Ömer hoca da hemşehrimdir. kendisinin iki ciltlik bir Gaziantep Ağzı kitabı vardır, yeni baskısı yok. O kitabın bir kopyasını bana bulanı öperim!-

Atıf Yılmaz filmlerim

Shakespeare oyunları, Moll Flanders, Murat Bardakçı'dan Osmanlı'da Seks-favorimdir, mutlaka okunmalı-, Yılkı atı, Kürk mantolu Madonna, eflatun'un Şöleni-ingilizcesi-, Sons and Lovers, Sevan Nişanyan hocanın Kelimebaz-1'i, Gulliver, ingiliz şiiri derlemesi ve Jane Austen'ın Persuasion'ı.



Buradan itibaren fazlaca kalabalık oldukları için sayamayacağım. Fotoğraflar yeterince net bence, idare ediverin. Solda birazı çıkan kitaplar Attila İlhan'ın Hangi Sol, Hangi Batı kitapları ve Hayreddin Paşanın hatıratı.

Altta birazı görünmeyen kitap, Şevket Süreyya Aydemir'in İkinci Adam'ı.

En sağdaki kitap, İmam Gazali'nin Alemlerin Sırrı kitabı.

Bıyıkları kendinden meşhur adam Nietzsche ve Müziğin Ruhundan Trajedinin Doğuşu. Çevirisi pek sağlam papuç değil ama, okurken sık sık: "ne diyosun birader?" dedirtebilir.

Arada bir Babalar ve Oğullar görüyorum ki çevirisiyle beni çevirmene hayran bırakmıştır.

En acayip kitapları Jesus'lu minderimin üzerinde fotoğraflamayı seçtim. Jesus çamaşır makinesinde yıkanabiliyor bu arada.

The Unabridged Edgar Allen Poe: Üniversite kütüphanesinden alıp fotokopicide kendime yaptırdığım hardcover kopya, ürkütücü boyutlarda bir kitap.

The Cask of Amontillado'un kitaptaki ilk sayfası.

Orhun Kitabeleri kitabından. Hafızama kazınmış olan, kuzey cephesindeki ilk sözler, halis Uygur alfabesiyle:

Tengri teg tengride bolmuş Türk Bilge Kağan bu ödke olurtum. Sabımın tüketi eşidgil!: Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı bu zamanda oturdum. Sözlerimin tamamını duy!

"Books are sexy" dediysem bunu kastediyorumdur.

Özet olarak bu görüntüyü hatırlayalım.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Ruhi Bey Ve Limonluktaki Yangın

niye imalı öyleyse
aşk mutlu bir sürgünlükse.

üvey annemdi benim, ben sarışındım
on altı yaşındaydım, sarışındım
bulanık çıkmış fotoğraflar gibiydim, görünümsüz
yalnızdım, karışıktım
beni tanıyan kimseler yoktu
hiç yoktu
içime kapanıktım
büyük ağaçların altında
havuzun kırık taşları arasında
bilmezdim mutluluk nedir
bilemezdim
alıp başımı gitmek isterdim
isterdim ama, kalırdım

sanki kar yağışlarının ardından
uzun süren kar yağışlarının ardından
sevimsiz bir lunaparkta
kimsesiz bir atlıkarıncaydım.

bir limonluğumuz vardı, öğle saatlerinde
bazen o limonlukta uyurdum
karışık düşler görürdüm
yalnızlık?
o bir başına kalırdı, ben bir başıma kalırdım
sanki hiç tüketilmeyen bir otobüs durağı
gibi kalırdım
bir gün
içeri girdi, uyanıktım
yarı uzanmıştım, uyanıktım
bir üşümüşlüğü tutuyordum yüzümde, uyanıktım
dudakları aralıktı, ben uyanıktım
öyle bir süre durdu, baktı
o baktı ben de baktım
yanıma usulca uzandı
uzandığını görmedim, ama uzandı
dağıldı, uçuştu, bir gülüş gibi uzandı
önce şaşırdım
önce hiç kımıldamadım
- yalnızlık biraz azaldı -
saçlarımı sevdi, hiç kımıldamadım
bir biçim değildim sanki, bir nesne, bir şey değildim
biraz utandım
sokuldu bana iyice, bana sarıldı
dudaklarımı aldı, dudaklarımı taşırdı
köpüren sütler gibi taşırdı
köpükler içinde kaldım
- mevsim her zamanki gibi yazdı -

birden beyaz bacaklarını gördüm
sonra her şeyi gördüm
o her şeyi ben ilk defa gördüm
ses çıkarmadım
ses çıkarmadım, köpüren sütler gibiydik
beni yeniden öptü, üstüne çekti beni
köpüren sütler gibiydik
limonlar beyazlandı
bir limondan başka bir limona geçtik
bir limondan başka bir limona geçtim
gözlerim süt gibiydi, sayısız gözlerim vardı
ilk defa vardı
upuzun sürdü, kısacık sürdü
beni bıraktı
ayağa kalktı, saçlarını düzeltti
süt dindi
ama ben kaldım
çoraklar, çöller, tuzlu denizler gibi kaldım
o gözlerini dikti bana
- ben suyun yanması gibi tuzda -
anlamsız, uzun
gizli, korunaklı
yüzüyle itermiş gibi ilk defa gördüğü bir yaratığı
yıllarca, ama yıllarca
baktı baktı baktı.

kimseye bir şey söylemedim
ama bir daha gelmedi
ne sevgi, ne nefret, ne önceleri bir şey duymadım
sadece gelsin istedim
uyanık bekledim
gelsin istedim
ama bir daha gelmedi.

anladım neden sonra
anladım kötülük olsun diye geldiğini limonluğa
o bembeyaz dişleriyle yoktu, ben vardım
üç gündüz daha geçti, ben vardım
on gün daha geçti, sonra ben günleri unuttum
- unutmak ben büyüdükçe o benim çocukluğum -
o yoktu
beni uyardı, beni yalnız bıraktı, anladım
çocukken vururdu, kanatırdı, ezerdi
bu kez de
anladım severekten
okşayaraktan yapmak istedi aynı şeyi.

üvey annemdi, ben sarışındım
o da sarışındı
beni uyardı, beni yalnız bıraktı

açık saçık giyinirdi, pek anlamazdım
dudaklarını ıslak tutardı, pek anlamazdım
şehvetle aralardı, bembeyaz dişlerini görürdüm
bembeyaz dişlerini görürdüm
bembeyaz
kalçalarını okşayaraktan tutardı.

o günden sonradır ki iyi tanıdım ben kanı.

bir gece uykudaydı bütün konak
gizlice bahçeye çıktım
yaralı bir hayvan gibi sürünerekten
sokuldum limonluğa usul usul
döktüm bir şişe gazı ve limonluğu yaktım.


-Edip Cansever-