Türkiye’de “kadınlar saltanatı” ve “demir leydi” dendiğinde
akla iki isim gelir: Hürrem ve Kösem Sultanlar. Ama, Prof. Dr. Erhan
Afyoncu’nun Topkapı Sarayı Arşivi’nde senelerce yaptığı çalışmalar asıl
gerçek “demir leydi”nin Sultan İbrahim’in karısı ve Avcı Mehmed’in
annesi Hatice Turhan Sultan olduğunu ortaya çıkardı. Turhan Sultan’ın
Prof. Afyoncu tarafından yayınlanan ve elyazısı ile olan çok sayıda
mektubu, devletin bu Valide Sultan’ın aldığı tedbirler sayesinde 17.
asırda muhtemel bir çöküşten kurtulduğunu gösteriyor.
“Kadın saltanatı” dendiğinde aklımıza sadece iki isim gelir:
Hürrem ve
Kösem Sultanlar... Geçmişimizin bu çok önemli iki ismi ile TV dizileri sayesinde tanıştık ama Osmanlı Tarihi’nde
Hürrem ve
Kösem kadar önemli, hattâ onlardan çok daha etkili bir başka padişah eşi hakkında pek bilgi sahibi olamadık...
Hatice Turhan Sultan’dan bahsediyorum...
UKRAYNALI VEYA LEH
1620’lerde doğduğu ve Ukraynalı yahut Polonyalı olduğu tahmin edilen
Hatice Turhan Sultan, Hürrem ve
Kösem gibi çok genç yaşta İstanbul Sarayı’na getirilmiş, haremde itina ile eğitilmiş,
Sultan İbrahim’in karısı olmuş, daha sonra tahta geçecek olan
Dördüncü Mehmed’i yani “
Avcı Mehmed”i dünyaya getirmiş ve kocasının 8 Ağustos 1648’de tahttan indirilip yedi yaşındaki oğlu
Mehmed’in tahta çıkması üzerine de “
valide sultan” makamına yükselmişti.
Sarayın resmî olarak en güçlü kadını idi ama başında büyük bir dert vardı: Kayınvalidesi
Mahpeyker Kösem Sultan...
Kayınvalide derdi 2 Eylül 1651’de halledildi ve
Turhan Sultan, torunu
Mehmed’i de ortadan kaldırma hazırlıklarına girişen
Kösem Sultan’ı sarayda bir karşı darbe ile öldürttü ve o günden sonra otuz küsur sene boyunca imparatorluğun en güçlü kişisi oldu...
SARAYDA DÖRT ASIR SAKLANDI
Oğlunun yaşının küçüklüğü sebebi ile bir çeşit
“padişah naipliği” yapan
Turhan Sultan
artık devletin her işi ile bizzat meşgul oluyor, önde gelen idarecilere
yazılı emirler gönderiyor, onlara akıl veriyor ve gerektiğinde de hesap
soruyordu.
Turhan Sultan’ın Topkapı Sarayı Arşivi’nde muhafaza edilen emirlerinden bugüne kadar sadece birkaçı yayınlanmış ama tamamına ulaşılamamıştı.
"SOPAYI EKSİK ETMEYECEKSİN"
Türkiye’nin bugün önde gelen tarihçilerinden ve TV’den de program arkadaşım olan
Prof. Dr. Erhan Afyoncu, saray arşivinde uzun seneler süren yorucu bir çalışmanın neticesinde
Turhan Sultan’ın
164 adet mektubunu, daha doğrusu devlet adamlarına gönderdiği yazılı
emirleri buldu. Bazı mektuplar ile ilgili olarak geçmişte yapılan
hatâları düzeltti ve belgelerin tamamını geçtiğimiz günlerde kitap
halinde yayınladı.
Prof. Afyoncu’nun bulduğu belgeler, Osmanlı Tarihi’ndeki asıl “demir leydi”nin Hürrem yahut Kösem Sultanlar değil, Hatice Turhan Sultan
olduğunu gösteriyor. Yayınlanan belgelerin ortaya çıkarttığı ve bugüne
kadar bilinmeyen başka bilgiler de var: Çanakkale’deki istihkâmların
güçlendirilmesinden askerin maaşının zamanında ödenmesine, yeniçerilen
muhtemel başkaldırılarının önüne geçilmesinden ekmek fiyatlarının sabit
kalmasına kadar devletin hemen her işi ile bizzat alâkadar olan Hatice Turhan Sultan, 17. asırda nerede ise çökmek üzere olan Osmanlı İmparatorluğu’nu aldığı tedbirler sayesinde tekrar ayağa kalkmasını sağlamış.

Talimatlarında
“Bazılarının tepesinden sopayı eksik etmeyeceksin...” ifadesini sıkça kullanan
Hatice Turhan Sultan’ın
birkaç emrini ve emirlerin elyazısı ile olan orijinal görüntülerini bu
sayfadaki kutuda bulabilir, hayattan 1683’te ayrılıp inşaatının
tamamlanmasını sağladığı Yeni Cami’deki türbeye defnedilen
Valide Sultan’ın diğer mektuplarını da
Prof. Afyoncu’nun kitabından okuyabilirsiniz...
"VAZİFELERİNİZİ DÜZGÜN YAPMAZSANIZ PADİŞAHIN EMEĞİ SİZLERE HARAM OLSUN!"
Aşağıda, Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun Topkapı Sarayı Arşivi’nde bulup
yayınladığı ve Turhan Sultan’ın elyazısı ile olan emirlerinden bazıları,
dilleri günümüzün Türkçesi’ne nakledilmiş şekilde yeralıyor...
Turhan Sultan’ın Sadrazam Gürcü Mehmed Paşa’ya emri:

“Paşa’ya
selâmdan sonra bildirilir ki: Saadetli arslan oğluma ‘Donanmayı bu
hafta Perşembe günü çıkartırız’ demişsin. Şimdi şöyle çalışasın ki sözün
doğru çıksın, zira padişahların huzurunda gerçek olmayan sözler
söylemek hatadır. Ziyadesiyle dikkat edip sözünüzü doğru çıkarmalısın.
Perşembe günü işin bitmesi için çalışın. Nice düşmanların gözü kör
olsun. Ve hem ‘Zâhiren bizim düşmânımız var, efendimize bizi yanlış
anlatırlar’ diye buyurmuşsun. Gerçi düşmansız kimse olmaz. Lâkin siz
doğrulukla hizmet edip din ve devleti kayırdıktan sonra, hâşâ, Hakk
Teâlâ kuluna zulmetmez. Hemen siz cân u gönülden çalışın. Göreyim sizi,
sözünüz padişahın huzurunda yalan çıkmasın. Donanmanın perşembe günü
çıkmasına çalışın ve bizi de doğru neticeden haberdar edin. Valide
Sultan” (Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, E. 2457-32).
Turhan Sultan’ın Sadrazam İpşir Mustafa Paşa’ya yazdığı emir:

“...Ne
istiyorlar? Muradları nedir? Elbette bunları bir tahrik eden vardır,
zaten bir-iki kişiden biz işkilleniyoruz. Tamamen bir fesat başı olan
azledilmiş defterdar ‘Ben Valide Sultan’a sekiz yüz kese vereyim, o da
sadrazamlık mührünü bana versin’ diye ona-buna gidip konuşuyormuş. Allah
saklasın, bana ne para lâzımdır, ne de sadrazamlık mührünü satarım. Bu
nasıl sözdür? Mühür parayla verilmez, kim din ile devleti kayırıp güzel
ve doğru hizmet ederse ona verilir. Allah bilir ki, bunları işittim ve
ziyadesi ile elem çekip gazaba geldim. Bu cevaplardan senin haberin var
mı? Bilmiş olasın! Defterdarı arayıp bulup getirttiniz mi? Elbette
ilgilenip hesaplarını görüp şeriata havale edeceksiniz. Böyle fesat
başlarının kalmalarının lüzumu yoktur, zira el altından tahrik ederler.
....Valide Sultan” (Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, E. 2547-31).
Turhan Sultan, 1652 yılında Girit’e gidecek donanmanın
İstanbul’dan ayrılma tarihinin yaklaşmasına rağmen hazırlıkların bir
türlü tamamlanmaması üzerine Sadrazam Gürcü Mehmed Paşa’ya “Beni
aldatıyorsun” diyordu:

“Paşa’ya
selâmdan sonra bildirilir ki: Donanma ile niçin ilgilenmiyorsun?
Huzurumuza gelüp ‘Herşey hazır ve mükemmeldir’ diye hep aldatıyorsun.
Adam gönderip kontrol ettiriyorum, ortada bir nesne yok. Siz ‘1200
kürekçi lâzımdır” diyorsunuz, yoklatıyorum, üç binden fazla kürekçi yok.
Artık yeter, para veriyoruz! Cephane için para istiyorsunuz, veriyoruz,
bitmiş olması lâzımdı. Bu âna kadar tamamının bitmesi gerekirdi. Hep
huzurumuzda lâf edip gidiyorsun, bu işin aslı nedir? Vallahi ‘Bildim,
bilmedim’ demeyesin. On-on beş gün içinde donanmayı kusursuz şekilde
ortaya çıkartmazsan artık kendin bilirsin. Dini ve devleti kayırmak
böyle mi olur? Ümmet-i Muhammed’in hizmeti böyle mi olur? Eğer
doğrulukla hizmet etmezseniz pâdişâhın ekmeği size haram, cümle ümmet-i
Muhammed’in günâhı ve vebâli de boynunuza olsun. Eski emektarsınız diye
sizlere inandık ama ne güzel hizmet idüp yüzünüzü ağartırmışsınız! Size
düşen bize bunları söyletmemek, işleri her gün gözden geçirtmemek idi.
Şimdi bildiriyoruz ki gözünüzü açıp mukayyet olun! Tershane’ye niçün boş
yere gidip oturup bakınıyorsun? İyi hizmet et, ziyadesiyle dikkatli ve
mukayyet ol, sonra kendin bilirsin. Size düşen Kaptan Paşa’ya tenbih
edip ‘Ne lâzım ise bildir, vereyim’ demek ve parayı vermektir. Siz kusur
etmediğiniz takdirde suç kaptanındır ama siz böyle yapmıyorsunuz.
Valide Sultan” (Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, E. 7001-29).
Turhan Sultan’ın Sadrazam Gürcü Mehmed Paşa’ya gönderdiği bir başka emir:

“Paşa’ya
selâmdan sonra: Askerin maaşı meselesi ile ilgileniyor musun? Bu hafta
içinde ödeyebilecek misiniz? Ziyâdesiyle ilgilenip bize lâf getirmeyin.
Maaşların ödenmesinin gecikmesi hâlinde size de, bize de zarar
geleceğini bilirsiniz. Allah’ı severseniz gayret gösterin, ödemeler bu
haftadan sonraya uzamasın. Başımızı önce Allah’a, daha sonra da size
dayadık ve size inandık. Şimdi ziyâdesiyle gözünüzü açıp her şekilde
hizmete devam edesin. Geciktirilecek zaman değildir. Bu düşünce yüzünden
geceleri uykunun bize haram olduğu Allah’ın mâlûmudur. İçeride bize,
dışarıda da size ümmet-i Muhammed’i korumak, din ile devleti izleyip
gözetmek düşer. Herkesin ve önde gelen din adamları ile sizin göreviniz
ağız birliği etmek, her şekilde etrafı kollamak, zulmedenleri arayıp
izlemek, bunları uyarmak, cezalandırmak ve düzeni korumaktır. Etraftan
‘Ödenmeyen maaşlar çoktur, para da yetişmiyor’ diye sözler işitiyoruz.
Bunun gereğini yerine getirin. ... ‘Halka zulmedildiğini duyarsam siz
bilirsiniz’ diye tenbih edin ve Allah’ı severseniz bu hususlarda
dikkatli davanın. Donanmaya da özen gösterin, Kaptan Paşa’ya işlerin
yapılma zamanının geldiğini söyleyin. Bizi fazla konuşturmadan hayır
duamızı almanızı istiyoruz, göreyim sizi. Valide Sultan” (Topkapı Sarayı
Müzesi Arşivi, E. 2457-34).
Alıntı Kaynağı: Murat Bardakçı, Habertürk,
aslına bağlantı