17 Mayıs 2014 Cumartesi

Gündemin Özeti: Soma veya Merhamet Görünümlü Nefret

Soma'da maden çöktü. 3 günden fazladır izliyorum, dünyayı ve hadiseleri okumaktaki başarısıyla her zaman hayranlık uyandırmış olan Türk gençliği yine kendini gösterdi:
  • Siyah kurdeleler takıldı, 
  • sanal fotoğraflar değiştirildi, 
  • başbakanın niçin hala istifa etmediği vurgulandı, 
  • başbakana sövüldü, bakanlara sövüldü, 
  • işçilerden bireysel anektodlar aktarıldı.  
Madenin sahibine ise
  • hiç bir şekilde sövülmedi, 
  • sorgulanmadı, 
  • istifaya muadil herhangi bir şey talep edilmedi, 
  • dava açılmadı, 
  • medyatik linçe tabii tutulmadı
  • keyfince yaşamaya devam etti. 
O ara başbakan durur mu, nedense markete gidip vatandaşın biriyle tartışmış(Ay sakın cumhurbaşkanlığına niyetlenmiş olmasın anacım! Ahmet Necdet Sezer de market alışverişini yapardı, o da asabi adamdı ama o laikti. Laikliğin insanı değil, devlet düzenini tanımlayan bir sıfat olması bizim memlekette geçerli değildir, biz yaparız abi!). Soma hadisesi gündemden düşüp yerini tekrar başbakana bıraktı. Necip Türk basını başbakanı görmezden gelip Soma'ya devam etmeyi uygun bulmadı. Herhalde ayıp olmasın diye olacak, hiç kimse "Bunca canı yitirmişken Recep efendinin asabiyetiyle mi uğraşacağız?" demeye gerek görmedi. Hoop, hemen atlayıverdi kadim matbuat cemiyetimiz!

Daha evvel de zikrettiğimiz gibi Türk gençliği; bilgisi, görgüsü ve algısıyla destanlar yazmıştır ve yazmaktadır. Gidin, bakın; şu an bile hala yazıyordur, destan yani... Bir anda görüverdik ki, meğer mesele Soma'da vefat edenler veya markette şarküteri reyonunun oralarda tartaklanan vatandaş değilmiş. Mesele sadece "Recep Tayyip Erdoğan ne kadar kötü adam" meselesiymiş. Bir an ümitlenmiştik, acaba şerefli basınımız patronun alamadığı ihale veyahut ruhsat sebebiyle manşet atıp bu rezilliğin adına utanmadan gazetecilik demekten bir an olsun geri mi durdu diye... Boşa sevinmişiz, necip basınımız hala patronun, aman, yani laikliğin ve cumhuriyetin güvencesiymiş. Maden sahibi yandaş değil galiba, linç edilmedi henüz.

Türk gençliği ise hâlâ, hem önüne konanı yemeye devam ediyor, hem de kendini seçkin veya seçmeyi bilen aydın gençlik sanmaya devam ediyor. Sebep yine aynı şeyler aslında; gençler burnunun ucundaki manipulasyonu göremiyor, çünkü;
  • Dilini bilmiyor. Dilini bilmediği için fikri de güdük kalıyor.
  • Aynı sebepten yabanci dil öğrenemiyor. Bir dili derdini anlatacak kadar(ilk 2000 kelime) öğrenince kendini o dili çok iyi bilir kabul ediyor. Zaten dil bilinci olmadan iki adet dili yarımşar porsiyondan öğrenince Cingan aşı misali ikisini birleştirip konuşmakta da beis görmüyor. 
  • Okulda mantık dersleri almadığı için okuduğunun saçmalığını fark edemiyor. 
  • Seçemiyor, okuduğunu süzemiyor. Her okuduğunu, duyduğunu heybeye atıyor. Heybeye alınanlar haybeye alınmış oluyor.
  • Tutarlılık gözetmiyor. Dün övdüğünü bugün yermeye başladığında kendinde meydana gelen değişikliği ve çelişkiyi göremiyor(Yılmaz Özdil bunun bir örneğidir mesela, aynı zamanda artık mağdurudur ama Aydın beyin alamadığı her ihalede, her ruhsatta hükümete döşendiği yazılara saymalıdır).
  • Fazla romantik. Düzyazıyla değil, şiirle düşünüyor. Şiir de bilmediğinden, internette gördüğü kısacık sözlerle ve şiirlerle düşünebildiğini sanıyor. Zihninde hiçbir şey net değil, her şey bulanık ve flu. 
  • Kuralları başkaları için istiyor. 
İlk anda akla gelenler bunlar. İşbu yazı belki nefretle değil merakla okuyan çıkar diye yazılmıştır. Kimseye öfkelenilmemiştir. Çünkü bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder